“Elini, kapını, gözünü, sofranı açık tut”

Akıl

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ EVRAN

Debbağ (dericilik) esnafının piri ve Ahilik teşkilatının kurucularındandır. Asıl adı Şeyh Nasîruddin Mahmud Ahi Evran b. Abbas’tır. Asya’dan gelerek bir süre Denizli, Konya, Kayseri gibi illerde sonrasında da birçok il ve kasabada Ahilik teşkilatı ile ilgili çalışmalar yaptı. Ardından Kırşehir’e yerleşen Ahi Evran burada vefat etti.

AHİ SANCAĞI

Kırşehir Müzesi’nde bulunan sancakta, Sultan II. Abdülhamid tuğrası bulunduğu için XIX. yüzyılın ikinci yarısına tarihlendirilmektedir.

Sancağın ortasında bulunan II. Abdülhamid tuğrasının sağ üst kenarında “el Gazi” ibaresi bulunmaktadır. Hilal içerisinde “bimübeyyineti tevfîkatı Rabbaniyye meliki devleti’l-aliyyeti’l-Osmaniyye” ibaresi yer almaktadır. Orta zeminde hilal ve tuğranın etrafında içinde Enfâl Suresi’nin 72. ve Râd Suresi’nin 24ç ayetlerinin bulunduğu altı şerit bulunmaktadır. Üst bölümde Ayete’l-Kürsi, alt bölümde ise Enfâl Suresi’nin 65. ve 66. ayetleri işlenmiştir. Sağ ve sol taraflardaki alanlarda Enfâl Suresi’nin 15, 16, 17 ve 18. ayetleri bulunmaktadır.

AHİLİK

Anadolu Selçukluları döneminde Anadolu’da Türk esnaf ve sanatkarları tarafından kurulan örgüt. XIII. yüzyıl başlarında Abbasi Halifesi en-Nasır-Lidînillah’ın kurmuş olduğu Fütüvvet teşkilatına bağlı olarak kurulmuştur. Oluşturulan özel yönetmelikler ve ahlak disiplinleri ile şeyh, usta, kalfa, çırak hiyerarşisini oluşturmuştur.

Ahilik teşkilatının kurulmasında Ahi Evran’ın büyük rolü oldu. Dönemindeki çeşitli sanatları icra eden kişileri örgütleyerek esnaf ve sanatkarları bu teşkilat çatısı altında buluşturdu. I. Alâeddin Keykubad iktidara gelince Ahi Evran’ın Konya’da ikamet etmesini sağladı. Ahi Evran Konya’da yaşadığı dönemde Ahilik kurallarını ve felsefesini içeren Ahlâk-ı Nâsırî isimli eserini yazdı.

Anadolu’da Ahiliğin usul ve esaslarını açıklayan ilk “Ahi Fütüvvetnâmesi”nin yazarı Tokatlı Nâsırî, adı geçen eserinde Ahilerin “seyfi ve kavlî” olarak iki kısma ayrıldığını yazar. Seyfîi olan Ahilerin güvenlik hizmetlerini yürüttüğü ve gerektiğinde savaşlara katıldıkları anlaşılmaktadır.

Anadolu Selçukluları döneminde esnaf ve sanatkârın hem kendi iç sorunlarını çözen hem de devletle ilişkilerini düzenleyen tek kurum olan Ahilik teşkilatı, XIII. yüzyılda devlet otoritesi zayıflayınca siyasi açıdan da etkili olmuştur. Ahilik teşkilatının özellikle Moğol istilası sırasında Anadolu’nun birçok ilinde mahalli otorite olarak mücadele ettikleri ve Moğollara karşı başarı gösterdikleri bilinmektedir.

Ahiliğin esasları, ahlaki ve ticari kuralları fütüvvetnâmelerde yazılı idi. Teşkilata girmek isteyen kişinin fütüvvetnâmede belirtilen şartları taşıması gerekirdi. Fütüvvetnâmelere göre teşkilat üyelerinde bulunması gereken vasıflar vefa, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, ihvana nasihat, onları doğru yola sevk etme, affedici olma ve tövbe idi. Şarap içme, zina, yalan, gıybet, hile gibi davranışlar meslekten atılmayı gerektiren sebeplerdi.

Ahiliğe giriş, şerbet içmek, şed veya peştemal kuşanmak, şalvar giymekle gerçekleşmekteydi.

Ahilik teşkilatı  önceleri debbağlık meslek erbabının bir araya gelmesi ile oluşturulmuşken ardından 32 kolda örgütlenen meslek sahipleri ve sanat erbabının yetiştirilmesi, yetiştirilen kişilerin sadece beceri değil, bilgi ve görgü aktarımı açısından da önemli bir fonksiyon üstlenmiştir. Ahilik ekonomik olduğu gibi siyasî ve sosyal de bir topluluktur.Teşkilat bir ahlak mektebi gibi çalışarak görgü kurallarının aktarılmasını sağladığı gibi kültürel yapıyı da korumaktadır.  Ahilikte, verilen mesleki eğitim ile sosyal değerlerin tutum ve davranışların da bireye kazandırılması esas alınır.

Osmanlı Devleti döneminde bir sanatı icra edebilmek için çıraklıktan ustalığa kadar belirlenen sürede çalışılır ardından esnafın ileri gelenlerinin önünde peştemal kuşandıktan sonra mesleğe başlanırdı.

AHİ TUTUŞU

Ahi tutuşu bir ritüel gibi gözükse de aslında bir ahitleşme, meslek hayatında dürüstlüğün devamı için sözleşmedir. Yeni ustadan dürüstlük sözü alındığı esnadaki fizîki temasa denir. Ahitleşme anında birtakım ritüelleri yerine getiren meslek babası ustadan söz alır: “Bana, Allah ve Resulü adına mesleğe ihanet etmeyeceğine ve hile yapmayacağına söz ver.” Yeni usta da: “Allah ve Resulü adına söz veriyorum; ben asla mesleğe ihanet etmeyeceğim ve hiçbir şekilde sanatta hile yapmayacağım.” der.

ARABACI

Önceleri yük sonraları binek hayvanlarının çektiği ahşaptan bir odacık şeklinde, yanları açık, arkası camla çevrelenmiş taşıta araba, bu arabayı süren kişiye de arabacı denirdi. Avrupa’dan getirilen ve binek hayvanların çektiği fayton, landon, kupa gibi farklı türleri de vardır.

ARAKİYE

Yün veya tiftikten dövülerek yapılan ince kumaşa verilen ad. Genelde dervişlerin giydiği külahlar da bu kumaştan yapılır.

ARASTA

Çarşılarda veya alışveriş bölgelerinde aynı işi yapan esnafın bir arada bulunduğu bölümdür. Genelde dükkanlar karşılıklı iki sıra halinde dizilidir.

ARZUHÂLCİ

Resmî kurumlara dilekçe yazacak kişilerin dilekçelerini yazan kişiye “arzuhâlci” denirdi. Arzuhâlcilerin Arapça, Farsça dillerini ve kanunları çok iyi düzeyde bilmeleri gerekirdi.Bu mesleği genelde saraydan emekli olan kişiler yapardı.

AŞURE

Arapça “on” anlamına gelen “aşere”den gelen aşure Ahilerin de kutsal saydığı buğday, nohut gibi tane ve kuru yemişlerin şekerle kaynatılarak yapıldığı bir tatlıdır. Kaynaklarda “âşûrâ” olarak yer almaktadır.

Kaynaklarda aşurenin pişirilişi iki farklı temele dayandırılır: Bunlardan biri Nuh Peygamber’in gemisinin karaya çıkışında pişirilen ve on Muharrem’e rastlayan gün, diğeri ise Hazret-i Hüseyin’in Kerbelâ’da şehit edilmesine dair olandır.

ATTAR

Aktar. Baharat ve ilaç yapımında kullanılan bitkileri satan ve ilaç hazırlayan esnaf. Bu meslek erbabının çoğu kendi çarşılarında bulunan dükkânlarında hizmet verir. 1884 yılında yayımlanan Attarlar ve Kökçüler Nizamnâmesi ile attarların ilaç yapması ve satması yasaklanmıştır.

BACİYAN-I RUM (Anadolu Bacıları)

Kaynaklarda XIII. yüzyılda Anadolu’da kadınların oluşturduğu ileri sürülen teşkilattır.

BADANACI

Duvarları boyamak için kullanılan sulandırılmış kireç veya mermer tozunu duvara süren kimseye denir. Osmanlı döneminde badanacılar İstanbul’da mimarbaşına bağlıydılar.

BAKIRCI

Osmanlı döneminde bakır ev ve savaş malzemelerinin üretilmesinde kullanılırdı. Zamanla yerini farklı madenlere bırakan bakır artık genelde dövme tekniği ile yapılan süs eşyaları olarak karşımıza çıkmaktadır. En güzel örnekleri Gaziantep, Kahramanmaraş, Bursa, Edirne, Afyon, Erzincan ve İstanbul’da bulunabilecek bakırcılar genelde Bakırcılar Çarşısı’nda konuşlanmaktadır.

BAKKAL

Osmanlı esnaf grupları içerisinde en yaygın olan zümredir. Bakkallarda her tür yiyecek-içecek maddesi satılmaktaydı.

BALTACI

Osmanlı döneminde odun kesmek işini gerçekleştiren kişilere verilen addır. İstanbul’da kış mevsiminde saraylar başta olmak üzere konakların, zengin evlerin yakacak odununu hazırlarlardı. Evlere kütük olarak giren odun meskenin ihtiyacına göre çamaşır odunu, ocak odunu, sac odunu, soba odunu, çini soba odunu olarak değişik ebatlarda kesilirdi.

BASMACI

Üzerinde bası ile yapılmış renkli biçimler bulunan pamuklu kumaşa basma denir. Basma yapımı için şimşir kalıplar kullanılırdı. Basmacılık Osmanlı’dan ziyade Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaygınlaşmıştır.

BEDESTEN

Osmanlı döneminde kumaş, mücevher vb. değerli eşyaların alınıp satıldığı kapalı çarşı. Bedestenlerin kâgir ve sağlam yapılar olması ahşap dükkânların yanması ile oluşan tehlikeye karşı kıymetli malların korunması amacı iledir.

BERBER

Saç ve sakalın kesilmesi, taranması ve yapılması işiyle uğraşan veya bunu meslek edinen kimse. Bu esnaf grubuna “hallak” da denir.

BEZZÂZ

Bez ve kumaş satan esnafa verilen addır. Kumaş satılan çarşıya bezzâzistan veya bedesten denir.

BOYACI

İplerin ve bezlerin kök boya ile boyanması işlemini gerçekleştiren kişiye denir.

BOZACI

Boza arpa, darı, mısır, buğday gibi tahılların hamurunun ekşitilmesiyle yapılan koyuca, tatlı veya mayhoş içecek olup bozacılar tarafından satılmaktadır. Genellikle seyyar satıcılar tarafından satılmaktadır.

BÖREKÇİ

Açılmış hamurun veya yufkanın arasına peynir, kıyma, ıspanak vb. konularak çeşitli biçimlerde pişirilen hamur işi. Börek ustalarına börekçi denir.

BÜRÜMCÜKÇÜLÜK

Ham ipekten dokunmuş ince kumaşa bürümcük, bu kumaşı satana bürümcükçü denir. Ahi teşkilatı içinde bürümcük dokuma ustaları tarafından dokunurdu.

CAMGER

Silisli kumun ateşte eritilmesiyle yapılan sert, saydam ve çabuk kırılan cisim olan camı imal eden sanatkâra camger denir.

CİLDCİ

Formaları, yaprakları birbirine dikerek veya yapıştırarak kitap, defter, dergi vb.ne geçirilen deri, bez veya kâğıtla kaplı kapağa cild, bu iş yapan kişiye cildci denir.

CULLÂH

Farsça “ören, dokuyan” anlamında kullanılmakta olup Türklerde “çulha” şeklinde kullanılır. Çulhacılar bezleri dokuduktan sonra bezci ve boğasıcılara, onlar da dükkânlarında müşterilerine satıyordu. Bu esnaf grubu Osmanlı şehir ve kasabasının temel iktisadî faaliyetlerini oluştururlardı. Şehirlerde dokunacak bezin ölçü ve miktarı meslek erbabı arasında kararlaştırılır, Ahi Baba aracılığıyla kadıya onaylattırılırdı.

ÇARIKÇI

İşlenmemiş sığır derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritle sıkıca bağlanan ayakkabıya çarık, çarığı imal eden kişiye de çarıkçı denir. Çarıkçı gerekli deriyi aldıktan sonra tuzlar ve gerekli işlemlerden sonra imal ederdi. Çarıkçı esnafı Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına kadar mesleklerini yaşatmıştır.

ÇATMACI

Duvarları ağaç gövdesinden birbirine takılarak ve çivisiz olarak yapılan yayla evleri ile Yörük çadırlarına çatma denir. Bu evleri yapan kişilere çatmacı denir.

ÇIRAK

Ahi teşkilatının en alt statüdeki mensubudur. Çırak adayının Ahi teşkilatına girebilmesi için öncelikle bazı nitelikleri taşıması gerekir. Bir kişinin teşkilatta çırak olabilmesi için: Sözü yerli yerinde söylemek, vefalı olmak, ehli kerem ve cömert olmak, güler yüzlü olmak, tatlı dilli olmak, dedikodu etmemek ve kibirli olmamak.

Şecerenamelerde bir ustanın birliğin izni olmadan çırak alamayacağı belirtilmektedir. Osmanlı Devleti’nin ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile çıraklık eğitimi uzun süre gözardı edildi. 1938 yılında iş yerinde meslek eğitimi ile ilgili ilk düzenleme yapıldı. Çıkarılan 3457 sayılı kanun ile yüzden fazla işçi çalıştıran işletmelerde meslek kursları açmak zorunlu kılındı.

ÇÖMLEKÇİ

Süzülmüş çamurdan yapılan toprak kaplara çömlek denir.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

FÜTÜVVET

Fütüvvetin ilk şartı edeptir. İbadette taamda, kelamda, yürümede, oturup kalkmada, esnafların kuşak kuşanıp çözmelerinde hep bu hareketlerle ziynetlenmelidir. Zahir ve batınlarını güzel ahlakla ve makbul amellerle doldurmalıdır.

Fütüvvet üç şeydir: Zenginlikte alçak gönüllü olmak, güçlükte affetmek ve karşılıksız yardım etmek.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

HELVA

Ahi Evran mesnevisi ile Ahi fütüvvetnâmelerinde ve şecerenamelerinde de misafirlere ikram edildiği belirtilen helvanın malzemesi un, yağ, pekmez ve üzüm çekirdeği tozundan oluşmaktadır.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

İCAZETNAME

İcazetnameler Ahilik ile ilgili bilgi kaynaklarındandır. Ahi ocaklarında “yetki belgesi” anlamında kullanılmıştır. Kaynaklarda belirtildiğine göre uzun bir kağıda yazılmış olan “iczatename”ler bükülü halde yeşil bir kap içerisinde saklanır, yılda bir kez camilerde okunup dinlenirdi. İcazetnameler esnaflıkla ilgili kuralları içerdiğinden esnaf teşkilatı ile ilgili araştırmalarda büyük önem taşımaktadır. Ahi şecerenameleri ile icazetnamelerin farkı icazetnamelerin birer yetki belgesi olmasıdır.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

ŞECERENAMELER

Şecerenamelerin ilk defa ne zaman yazıldığına dair kaynaklarda kesin bir bilgi yoktur. Ahilik kültüründe esnafın kimden el aldığı yani meslek intisabının kime dayandığı büyük önem taşır. Ahi Evran’ın da özellikle üzerinde durduğu bu anlayış ile her meslek bir ulu kişiye dayandırılır. Ahi Şecerenameleri bir anlamda iş yerlerinin yönetmelikleri, ruhsatları  olmuştur.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.

AHİ

Ahi bir görüşe göre Türkçe “eli açık, cömert” anlamına gelen “akı”dan, diğer bir görüşe göre ise Arapça “kardeşim” anlamına gelen “ahi”den gelmektedir.

Yaygın görüş Türkçe kökenli “akı” kelimesinin fonetik gelişme göstermesiyle “ahi” haline gelmesi yönündedir.

AHİ EVRAN

Ahi Evran (Ahi Evren) ahilik teşkilatının kurucusudur. Asıl adı Şeyh Nasîrüddin Eb’ül-Hakâyık Mahmud bin Ahmed el-Hoyî’dir.

AHİ BABA

Ahilerin reisine verilen addır. Osmanlı Devleti zamanında her şehir veya kasabadaki esnaf grupları kendi aralarında teşkilatlanırdı ve her bir teşkilatın reisleri olurdu. Bu reislerin en büyüğü “Ahi Baba” olarak bilinirdi. Ahi Baba olacak kişinin güvenilir, dürüst, işinin ehli ve dindar olması özellikleri aranırdı. Ahi Baba olacak kişi ile ilgili bilgiler kadı ile paylaşılır, kadı adayın bilgilerini İstanbul’a arz ederdi. Padişahın beratı ile Ahi Baba’nın tayin işlemi tamamlanmış olurdu.